Geçmiş

1: Adriana Lima mı, Yıldız Tilbe mi?
Victoria'nın gizlisi saklısı kalmadı, koskoca cnbc-e bile yılbaşında kızların bütün sırlarını ortaya döküyor. 88-59-89 falan bunlar artık alışıldık şeyler oldu. Bara paba gidiyoruz, televizyonda Fashion Tv. Üç dört biradan sonra herkes kilitleniyo zaten ekrana, insanların aklından geçenleri gösteren bi televizyon olsa, rtük hayal kurmayı yasaklar heralde. Kurban olduğum, YouTube'a girmeyi yasaklayan ülkem... Konu bu değil...

2: Yemeli mi, Yanında mı Yatmalı?
Şu anda yeryüzünde kaç kişi seks yapıyor bilebilir misiniz? Sadece gece yapılan bir etkinlik olarak kabul edelim hadi. Dünyanın yarısında gece yaşanıyor. Nüfus 6 milyar. 3 milyar insan geceyi yaşıyor o zaman, ortalama olarak. Hadi 1.5 olsun. Bu 1.5 milyar insanın en az 500 milyonu şu anda kütür kütür seks yapıyor bence; ama emin ol daha fazladır, kış aylarındayız. Kaçı bundan maksimum zevki alıyor, Nirvanaya boşalıyor derseniz yüzde birinden azı olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. Bu koskoca keyifsiz topluluk içinde niçin keyif almadığını bilenlerin sayısı ise en fazla o yüzde birden az olanlar kadarının yüzde biri kadar falandır...

3: Kişiliksiz Kış, İşgüzar İlkbahar, Yalancı Yaz
Halbuki ne kadar harbi bi mevsim sonbahar. Hava hep kapalı, sürekli bir nem, yağmur dalga geçer gibi gelmiyor; günlerce yağıyor. Çok delikanlıca, içten pazarlığı olmayan bir mevsim. Yağacam diyor, yağıyor işte. Kış gibi değil. Kış, ergenlik çağındaki kız gibi; sürekli hava kararmadan önce geldiği aile ortamında hanım hanımcık; arada bir arkadaşlarıyla dışarı çıktığında ise şiddet nöbetleri yaşayan bi canavar...

4: A Bisturi Of Violence
Nefret ne güzel, kin ne güzel şey. Ruhumu kurtardığını düşünüyorum bazen, mental olarak rahatlatıyor. Özellikle gücü elinizde bulundurmadığınız durumlarda cankurtaran gibi, tehlike anında camı kırınız tadında. O uyuz olduğun, hayatı sana zehir eden p.zevengin kafasıyla kırar gibi o camı, sonra o imdat çekicini de kafasında kırar gibi. Hiçbir şey, ama hiçbir şey kendinizi bu kadar kaybettiremez...

5:Kafam Güzel, Hem Alkolik Oldum Hem Melankolik
Sanki bu hayat sadece benimmiş gibi geliyor. Sanki herkes köşeyi döndükten sonra koşa koşa sokağın diğer tarafına gidip farklı bi kostümle bir daha yanımdan geçecekmiş gibi. Benim için ayarlanmış bir hayat. Ölmeyeceğim mesela ben. Başıma hep olmasına ihtimal verilmeyen şeyler gelecek. Sabır göstermeyi kolaylaştırıyor böyle düşünmek. Belki de gerçekten öyle...

6: Neden? -I- Freud Annemi Rahat Bırak!
Birşey takıldı aklıma; şimdi efendim, arkadaşlarla oturuyoruz kapının önünde. Böyle, birşeyler falan anlatıyoruz birbirimize, derken diğerlerinin gözleri hareket etmekte olan birşeye takılıyor: kız. "Hop ulan" diyorum, "Lan bişey anlatıyoruz, hayvan mısınız oğlum" diyorum, oralı olan yok. Ya da en harlı muhabbetler "Hacı, geceliği 200 dolarmış, şu muhitteymiş vs vs" şeklinde geçiyor. "Lan oğlum n'oluyo ya?" diyorum, haydi ondan sonra yok sen top musun, gay mısın i.ne misin falan uzayıp gidiyor; eş anlamlı sözcüklerine kurban olduğumun Türkçesi...

7: Neden? -II- Adını Bile Anmıyorum Bak!
Ne kadar kolay değil mi, a sevgili dostlar; insanın tüm güdüleri cinsellik üzerineymiş. Annemize, babamıza falan sulanırmışız da, sosyalleşme ihtiyacımız bizi sınırlarmış falan filan. Tüm ruhsal buhranlarımız, duygularımızı bastırmamızdan kaynaklanırmış... P.zevengin evladı seni...

8: Neden -III- Ben de Yaparım O Zaman
Bazen canım acaip şekilde kavga etmek istiyor. Birini bir dövsem diyorum; ağzını burnunu parçalasam, dağıtsam onu, çatır çatır kırsam beyninin tasını. Aman dilese, eğilse önümde yalvarsa; azıcık daha yavaş vurayım, numunelik bikaç sağlam kemik bırakayım diye.Bazı zamanlarda da aklıma çok güzel bir hakaret, yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bir küfür geliyor. Biri olsa da, arkadaşlarının içindeyken söylesem, rencide etsem diyorum...

9: Gök İtimi Var
Yüzyıllardır yanlış bilinen bir durumu ortaya çıkarmak üzereyim. On beş dadikadır düşünüyorum da; koskoca insanoğlu, homo erektusundan tut sapiyensine kadar ne kadar malmış kardeşim! Şimdi sıkı dur, açıklıyorum: Yer çekimi yok arkadaşım. Gök itimi var. Koskoca bilim alemi ayık kafayla yüzyıllardır bu gerçeği açıklamadı ama; bikaç biradan sonra insan bu safsataya kanmıyor, kanmak istemiyor...

10: Medeniyetler Öpüşmesi -I- Orak, Çekiç, At, Avrat, Silah
SSCB, benim için king oynarken sadece cezası kalan kişidir. Bi de ülke var. Sovyetine eyvallah. Cumhuriyetler; e hadi neyse. Birliği, evet birliği. Ama Sosyalist? Pfff... Sosyalizm vardı işte bir vakit. İşte, Sovyetler sosyalistiz biz derlerdi de, geri kalan tüm dünya komünist derdi; biz hariç, bizde yöresel farklılıklar gösterir; gomonis, gomüniz, komünüs, vs vs. Diyalektlerine kurban olduğumun Türkçesi...

11: Medeniyetler Öpüşmesi -II- Sosyalist Olmak Lazım Haberiniz Yok
Arkadaş, şu Türk misafirperverliği olayının aslı astarı var mı ya? Turist gördü mü, taksicisi geçiriyor, bakkalı geçiriyor, otelcisi geçiriyor. Türkün Türkten başka dostu yok bilinciyle mi yapılıyor bunlar onu da düşünüyorum bazen amma ve lakin almıyorlar hacı bizi AB'ye. Şahsen benim için "çok da fifi" bir durum AB ama, ülkenin dörtte beşi Avrupa Birliği diye iniliyor. Birlik mi istiyorsunuz kardeşim? O zaman kirterlere uymaktan falan önce insan olmak lazım geliyor...

12: Dişi Kriterleri
Şimdi; madem ki canım sıkıldı ve ne internette gezecek site ne de oynayacak oyun kaldı; birşeyler yazayım. Neden bahsedeceğim, tabii ki karı kızdan, neyden olacak! Efendim kadının hasının bence nasıl olduğu olsun bu yazıdaki konumuz. Yani bir konumuz olsun, konusuz yazamıyorum...

13: Dokunamama ve Platonik Imık İle İlgili Diğer Saçma Şeyler
Konu aşk olunca insanın eli gitmiyor birşey yazmaya. Ne bileyim, dışarıdan hiç de hoş görünmüyor gibi, kunil hissettiriyor biraz. O yüzden "aşk" yerine "ımık" diyeceğim. "Aşık" için de "ığmık" iyi gibi sanki...

14: Gebze: Batman'siz Gotham City
Emniyet müdürlüğünün önünde cinayet işlenebilen güzel şehrimiz Gebze'nin tabelasında yerleşik nüfus yaklaşık 300bin olarak gösterilmiş olsa da; çeşitli illerden gelen cepçisiyle, gaspçısıyla, katiliyle, p.zevengiyle, o.ospusuyla, kedisiyle, köpeğiyle Türkiye genelinde günlük nüfus bakımından İstanbul'un önünde birinci sırada yer alır. Bitki örtüsü, çarpık yerleşim ve sanayinin iç içe geçtiği bölgelere özgü bir çeşit olan "asfalt"tır. Bu durum yöre halkını çok açmadığından tatil günlerinde beton ve kaldırım taşlarının hakim olduğu bölgeler tercih edilir...

15: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part I
Neden insanların aklında böyle bir yer edindim bilmiyorum ama, artık daha fazla dayanamayacağım: Ben bir ilişki uzmanı değilim. 30-35 yaşında insanların ilişkilerini düzeltmekten, hangi kıza ne demesi gerektiğini soran adamlardan, kendilerine bişeyler anlatan adamların niyetlerinin ne olduğunu soran dişilerden başımı alamamak bana haz vermiyor...

16: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part II
Mantığınız yolun en zor yokuşunda su mu kaynattı? İnsanlar etkilerinize öngördüğünüz tepkileri vermiyor mu? Planladığınız nedenler ve sonuçlar kişiden kişiye farklılık mı gösteriyor? İşte en sıkıcı yerde duruyoruz şu an. Hesaba katmadığınız şey, herkesin bir insan olduğu...

17: ttnet gibi senin ben...
N'oluyo ya? Nasıl bir ülkede yaşamak zorunda bırakılıyoruz be?! Kardeşim, bu işi beceremiyorsanız yapmayın. 8Mbps bağlantı var, 30sn'lik videoyu izlemek için 25 dk bekliyorum burda. Blogger ulan bu; sırf yazı ama 2 saatte açılıyor sayfa!..

18: Ne Gam Kaldı Ne Keder
Güneş bir gösterdi ya yüzünü, dıravdan bir sevinç kapladı içimi. 2 gündür anam ağlıyor gerginlikten, sıkıntıdan. "Nasıl bir hayat, nasıl bir düzenmiş bu arkadaş" diye kendimle rakı muhabbeti yapar olmuştum. Aslında koşullarda değişen bir şey yok. Herşey aynı b.kluk içinde devam ediyor. Güneş göründü, dertler bitti işte; tipik yaz. O zaman ben de birşeyler yazayım bari...

19: Bir canımız var ulan
Bakın kardeşim, benim derdim başımdan aşkın. Bir de gelip "Asarız keseriz" yapıyorsunuz ya; asıp kesmezseniz adam değilsiniz. Başından sonuna kadar anlatıp da ellerimi yoramam şimdi ama canıma tak dedi. Belinde silah varsa eğer, o silah çıksın da bi görelim kaç kalibrelikmiş, namlusu uzun muymuş kısa mıymış. Silahına güvenen adam adam değildir. Silah taşıyan adam kendine güvenmez. Ağzını açıp konuşacak kapasitesi yoktur. Pipisi de küçüktür, hadi bakalım...

20: Yağmur
Yaz gününde uzun süren sağanak yağmur gibisi var mı ya? Amele yanıklarımın üzerine düştükçe "çısssss" diye sesler geliyor beynimin içinden. Rezil, kepaze yaz güneşinin insanı kandıran pis sırıtışına küt diye indirdi yumruğu yağmur bulutları "Sktirgit lan burdan kolpacı şerefsiz!" diyerek adeta...

21: 80 Çocuğu - I - Gölgelerin Gücü Adına!
Nostalji batağına saplanmış insanlar nedense 80'lerde doğanlar. Sürekli bir geçmişe özlem; eskilerden küçücük bir hatıra gözlerimizi doldurur, ne kadar kıllı bıyıklı göbekli adamlar olsak da kalbimizi yerden yere vurur. Mesela az önce yıllardır aklımın bir köşesinde takılı kalmış bir çizgi filmi düşünüyordum...

22: 80 Çocuğu - II - Patlıcan Kabuğu Bayramı
İlkokula gidiyordum o zamanlar. TRT'nin çocuk programlarını yurt dışından aldığı (ne de iyi yaptığı) dönemdi. Sabah kahvaltısı esnasında haber bülteni sunan bir deve kuşu, bir kedi ve bir örümcek vardı (örümcek değil de bit gibi geliyor şimdi...). Kedinin adını hatırlıyorum sadece: Tele-Chat...

23: 80 Çocuğu - III - Kapıldım Gidiyorum Bahtımın Rüzgarına
TRT'nin sorumlu yayın anlayışından ileri gelen çizgi film arası programları vardı kısa kısa. Ormanlarla ilgili olanı hatırlar mısınız? Embesil bir çocuk elinde sopayla fidanları döver, baba sigara içer izmariti ormana atar, anne çöpleri orta yerde olduğu gibi bırakır...

24: Küresel Isınma
Şimdi, havanın kapalı olmasından hoşlanıyorum diye bu kadar da olmaz ki. Yaz günü hava kapalı olunca güzel oluyor, eyvallah. Ama bir kapayıp bir açınca ambale oluyor insan. Feleğim şaştı. Duygulardan duygulara atlarken ruhum kırıldı anasını satayım. Neşeli mi olayım, melankolik mi? Bi ortası yok mu bu havaların?..

25: Afyon Patlaması
Henüz tam olarak uyanamadım ama yine bir yağmur esnasında birşeyler yazma ihtiyacı duydum. Sangi gök delindi anasını satayım. Saat henüz 11 bile olmadı (öğleden önce) ama öyle bir karanlık ki ortalık; sanki koskoca bi uzay gemisi geldi tam güneşin önüne parketti de, depoyu fullettikten sonra bedavadan yıkıyorlar şimdi...

26: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part III
Yalnızlıktan bahsedince aklınıza gelen, insana kendisini değersiz hissettiren o hiçkimse tarafından aranmama - istenmeme - hazzedilmeme durumu ise, bendeki o değil; ilk önce o yanlış anlaşılmayı düzeltelim arkadaşlar. "Geçer be hacı" ya da "Takıldığın şeye bak şekerim" çözüm sunan söylemler değil. Ben sizin gibi insanlara bile bu tür cümleler kurmuyorum...

27: Ramazan Duası
Beynim kulaklarımdan akıyor, bu sıcaklar ağzıma s.çtı. Allah'ım bizi mi deniyorsun? Deneme. Ne olur deneme. Zaten çekilir yanı yok buraların, bir bunalım bir depresyon sarmış herkesin içini dışını; yapma. Zamanı gelince iyice yanacağız zaten...

28: 2010: A Ramazan Odyssey
Meğer yaz günü oruç buymuş. Nasıl bir uyku bastırdı anlatamam. Ayağa kalksam, duracak halim yok. Otursam, kesin uyurum. Canım fena halde sigara istiyor. Çok susadım. Bir tek karnım aç değil işte. Sokaklarda insan yok. Birkaç kişi geçiyor işte zombivari hareketlerle. Acaip sessiz. Bilgisayarın fanlarının sesi beynimin içinden geçiyor. Kafam öyle ağır ki şu an kontrol edemiyorum, boynumun üstünde salınıyor sağa sola...

29: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part IV
Eşşek kadar adam olmama rağmen (ki bu kalıbı çok kullanıyorum, inanamıyorum galiba büyüdüğüme) sözlükte şuku topladıkça, bloğumun okunduğunu gördükçe bir şımarıyorum, bir yılışıyorum ki o kadar olur. Hatta bloğuma yapılan ilk yorumu arkadaşlarıma gösterdim, ablama baskı yaptım girilerime artı bassın diye (basmadı lan); çevre halkı benim aniden sosyalleşen asosyal ayı tavırlarımdan fazlasıyla şikayetçi durumda...

30: Referan'doom' - Giriş
Ne moralim bozuldu, ne de umutsuzluğa kapıldım. Moralim hiçbir zaman düzgün olmadı memleket konularında, umut da zaten hiç yoktu bu memleket için. İçimdeki tek his "Beter olun pezevengin evlatları" hissi şu anda. Beter olacaksınız da. Keşke neden beter olduğunuzu anlayabilecek olsanız. Hoş; neden beter olduğunuzu anlayabilcek olsaydınız bu hale getirmezdiniz kendinizi ama keşke hazır iş işten geçmişken bir bilinç gelse de üç kuruşluk çıkarlar için neleri heba ettiğinizin farkına varıp kafanızı duvarlara nasıl vurduğunuzu görebilsem...

31: Referan'doom' II - Hayır
"-Çönkö ölkem İiran gibi olson istimiyorom taam ma? Ben oyomo Ototürk'ün partisine veriyorm. Hoyorcıyım o yüzden bebi$im. Ölkemizde işşizlik choq ajjayip boytlara gelde, insanlar açlıktan masa sandalye felan yiiyo. İşçi hakları bir mayıs bölölö bölölö..."

32: Çalışmayınca Olmuyor mu?
Bırak oğlum lan boşver. Referandum falan sıkıldım, işim başımdan aşkın zaten bir boşluk buldum yazıyorum işte. Çatır çatır çatlıyorum lan sıkıntıdan. Çalışmak çok fena birşey. Daha önce de bahsetmiştim, yazılarımı okuyan neyim varsa bilir kırtasiyem var benim. Okullar falan açıldı; bir sürü küçük çocuk, anne, baba, abla, kardeş, abi cinsi insan doluşuyor sabahın erken saatlerinden gecenin körüne kadar...

33: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part V
Geceleri yapılan telefon görüşmelerine gıcık olurum. Neredeyse hiç kullanmayan biri olarak eğer kulağımda telefonla gece vakti beni görürseniz ya gerçekten inanılmaz derecede ihtiyacım olduğu için aramışımdır (ki bu sık yaşadığım bir durum değil), ya birinin gerçekten inanılmaz derecede aranmaya ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için aramışımdır ya da biri beni aramıştır ve her üç olası durumda da mümkün olduğunca kısa kesmeye çalışıyorumdur...

34: Neden? -IV- Hayvan Olmak İsteyen Adam
Çok değişik bir rüya gördüm. İstanbul'a doğru gidiyordum motorsikletle (rüya işte, bisiklete bile binemiyorum ki!), ama kafamı sağa sola çevirdikçe gördüğüm yer rüya İstanbul'uydu: Yıkık dökük binaların falan arasından geçiyoruz, yol toprak, ama 5-6 şeritli bir yol. Nasıl oluyorsa artık. Neyse; yolda bir gürültü bir kıyamet; kornalar sirenler. Kafam şişiyor. Sonra deviriyorum motorsikleti hızla giderken. Ellerimin falan kanadığını hissediyorum; bir bakıyorum, ellerim yok!..

35: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part VI
Pazar sabahı metroda kimse kimsenin suratına bakamıyor. Bir sessizlik, bir matem havası. Belediyenin camiden mezarlığa kaldırdığı otobüsler gibi. Çok sıkıntı verici bir durum: Başlar önde, herkes yanağını kaşırmış gibi yapıyor, Nötürdamın kamburu* gibi iki büklüm olmuş oturanlar da...

36: Yağmur Yağar Enine Enine
Yağmurun doğası gereği yukarıdan aşağıya doğru yağması gerek. Bulutlardan çıkıyor bu su taneleri işte, yer çekimiyle birlikte (9,80665 m/s2) gittikçe hızlanarak aşağı doğru iniyor ve saatte kim bilir kaç kilometre hızla kelimin ortasına vuruyor. Canı yanıyor insanın. Yaşadığım yerde ise farkettiğim; fırtınayla birlikte yağmur yağdığında fizik kuralları alt üst oluyor...

37: Jim
Jim'le bu kadar yakın dost olacağımızı tahmin etmezdim. Daha Mustafa'nın gittiği akşam bana onun yaptığı arkadaşlığı yapmaya çalıştı. Gerçekten iyi bir dost, vazgeçemeyeceğim bir arkadaş oldu yıllar sonra bir araya geldiğimiz bir hafta öncesinden beri...

38: Fortress Of Solitude
"E madem bizim yalnızlığımız seninki gibi değil*, seninkinin tanımını yapsana" demiş. Lan bunun tanımı yok ki! Anlamadığın şu yavrum, herkesin yalnızlığı farklıdır; kendine münhasırdır. Yalnızlığın tanımını ancak tanımlanmayı kabul eder bir yalnızlık için yaparsın. Ben senin yalnızlığını tanımlarım; asosyallik. Akşam saat 9'da atmışsın mesajı. Akşamın saat 9'unda arkadaşlarınla değil, ailenle değil, sevgilinle değil de internetteysen, yalnızsın tabi...

39: Aç Karını Doyurmak
Bundan birkaç ay öncesine kadar annem 3 ayı annesi bir ev kadınıydı ve o üç ayı da bendim. Sabah kahvaltısında 1, öğle ve akşam yemeklerinde 2şer ekmek yiyen bir insandım. Ayrıca dışarı çıktığımda da yarım ekmek arası döner, hatta yarım ekmek arası yarım ekmek döner yiyerek nefsimin gıdısını okşuyor ve her ne hikmetse daha da büyümeyen g.tüm ve göbeğimin bir gün katlanan bir ivmeyle büyüyebileceğini hiç düşünmüyordum. Zaten öyle bir şey olmadı çok şükür ama nedir bu güven? Bilemiyorum Zekeriya...

40: Yaşlı Amcaların Halı Saha Maçına Adam Yokluğundan Çağırdığı Boyacı Çocuk
Pino o. Evet. Galatasaraylı Pino. Tam da kendini kanıtlamaya çalışan, takdir görmek isteyen, becerisini sonuna kadar göstermek için kıçını yırtan asi velet. Kendi takımındaki amcaların hayranlıkla izediği, her ayağına gelenin topu ona attığı kişi. Rakip takımdaki amcaların biraz kıskançlık biraz da çaresizlikle sert daldığı, yüklendiği esmer çocuk...

41: 1326
Gebze'de sokak aralarında sanki evden bozmaymış gibi, sanki yapılış amacıyla kullanılmıyormuş gibi duran pek çok cami var. Yürürken gözlerini yerden ayırmayanlar onları eski birer ev zannedebilir; cami oldukları sadece minarelerinden belli. Şehir içerisinde minik minik; camiden küçük mescitten büyük onlarca yapı olması Gebze'de bir sorunmuş gibi geliyor kulağa ama aslında bu camiler buranın insanının çok alıştığı, kimsenin bir derdinin olmadığı binalar...

42: Islatılıp Dövülmek İsteyen Adam
Ohhhh, mis gibi donuma kadar ıslandım. Mado'da Ali kardeşimle içtim bir güzel kahvemi, hunharca yağan yağmur altında koskocaman bir kavis yaptım Ziraat Bankasının oraya doğru, sonra Çoban Mustafa Paşa Camiinin ordan evime döndüm. Eve gider gitmez tartıldım, 3 kilo fazlam var. O derece ıslandım yani. Arada gerekiyormuş, keyfime diyecek yok şu anda...

43: Fal Bakmanın Cinsel Tercih Üzerindeki Etkisi
Kalbinizin ritmini bozmak istiyorsanız her gün düzenli olarak Türk kahvesi, yanında da soda tavsiye ediyorum. Akşamları da alkol alırsanız, gereksiz derecede uzun bir ömür yaşamak zorunda kalmazsınız. Ha bir de şu var; elbette ki Türk kahvesi de alkol de sigarasız hiçbir halta benzemez...

44: Yarım Hayat
Yıllar sonra tekrar bilgisayar oyunu oynamak o kadar güzel geldi ki anlatamam. Artık eskisi gibi kötü de hissettirmiyor; sabah erken kalkıp oturmuyorum bilgisayarın başına. 1998 yılında başlamıştı Gordon'la maceramız. Aradan geçen 12 yılda (ki Half-Life 2 beş senelik oyun, ben geç kalmışım yani) o kadar özlemişim ki, kopamıyorum...

45: Seni O Şekilde Düşünmemiştim
Ta sabahın altısında mail atan liseli kardeşim, herkesin hayatında en az bir kez bastığı mayınla ilk kez karşılaşmış olacak ki, sabahlara kadar uyuyamamış. "Ben seni hiç o şekilde düşünmemiştim" tümcesiyle ilk kez karşılaşan bünyesi sıtmaya tutulmuş gibi tir tir titriyordur hala bak eminim. Ulan bunda şoka girecek, ilk yardım gerektirecek bir şey yok! Ne olacağıdı ki?..

46: Cuma
Yataktan kalktıktan 10 dakika sonra dükkandaydım. Gözler falan şişmiş tabi, etrafımı da göremiyorum henüz görüntü gelmemiş. Yaktım bir sigara, laksatif etkisinden faydalanmak için. Tam o anda Ruhi Abi de geldi dükkanını açmaya. "Yahu bari öğlen olsaydı, kendine gelseydin." dedi. Ben de "Kahvaltıdan sonra iyi geliyor abi." dedim. Lan ben kahvaltı yapmadım ki...

47: Kıl Topağı Kusan Kız
Sabahtan akşama kadar oradan oraya koşturup çiçeklerin belini kıran, kelebeklere pusu kuran ama kendini 2 dakika sevdirtmeyen kediyi iki büklüm hale gelmiş acı acı böğürürken yakaladım vaşak gibi uçarak geldiği balkonun köşesinde. Evet, bu da onun laneti; ne kadar aklı fikri küçük çaplı terörler yaratmak, beni delirtmek olan ve kendi de dahil hiçbir şeyi önemsemez görünüp okşanmaya hiç ihtiyacı yokmuş gibi davranan canavarı en savunmasız anında yakaladım: Topak kusarken...

48: Herşeyin Öncesinde Kalkan Ofsayt Bayrağı
"Ofsaytın ne olduğunu bilmeyen kız" kavramından çok ekmek yendi; öyle bir yoğunlaşıldı ki o konuya, artık kızlar ofsayt hariç hiçbir kuralı bilmiyor futbolla ilgili. Sarı kartla kırmızı kartı birbirinden ayıramayan şekil şekil hatun, yan hakemin konumundan ofsayt kararının doğru mu yanlış mı olduğunu Erman Toroğlu gibi çizgi kamerasına ihtiyaç duymadan değerlendirebiliyor günümüzde.

49: Lezzet Dudakları -I: Çarşının Ortasındaki Mado
Bu akşam size Gebze Yeni Çarşı'daki Mado'dan sesleniyorum. Aslında uzun zamandır buradan sesleniyorum size ama hiç duyduğunuz falan yok. Kapalı mekan, ondan herhalde. Neyse; yaşadığım kuburvari kentten adımımı dışarı atmayalı bugün tam 5 hafta oldu. Ne güzel 500T'ye binip gidiyordum arkadaşların yanına; hiç olmazsa it gibi sağda solda sürtüyorduk. Her gün aynı sokaklarda gezip aynı yerlerde kahve içeceğime, haftada bir günlüğüne de olsa farklı sokaklarda gezip farklı yerlerde içiyordum aynı kahveyi.

50: Çalışmayınca da Gayet Rahat Olabiliyormuş
İlkokul 1. sınıfı Eşrefbey İlköğretim Okulunda tamamladıktan sonra babam dinmek bilmeyen gözyaşlarıma ve türlü edepsizliklerime duyarsız kalarak beni Osman Gazi İlköğretim okuluna yollamıştı. Mahalledeki işyerlerinin arasına sıkışmış tek ev bizimki olduğundan, hayatımda edindiğim ilk arkadaşları terketmek çok koymuştu bana. Bir de yeni okulumda bir yıldır beraber okuyan çocukların arasına düşünce ayrımcılığı, hor görülmeyi, dışlanmayı, dayağı tattım. Sonradan iyi arkadaş olduk hepsiyle ama, beni dövenleri de zamanı gelince bir güzel dövdüm hıncımı da aldım...

 51: İntihar Kılavuzu: Müntehirin Bileklerindeki Ahkam Kesikleri
Şimdi; intihara meyilli biri olmakla itham ediyor beni Mustafa. Her ne kadar "Manyak mısın oğlum lan ne alakası var?" diye çemirsem de haklı hissedecek kendini bu yazıyı okursa eğer. Mustafa emin ol baltayla falan kendimi öldürmek gibi bir fikrim yok şu an (ki bilirsin, öyle naif yöntemler tercih etmem böyle bir konuda) ama günlerdir şu meth denen ekşi sözlük yazarının intiharı olayını düşünüyorum. Öyle bir takıldı ki aklıma, çıkmıyor aq. Psikolojik sorunları olabilir insanların, Türkiye'de psikolojik destek alması gereken en az 50 milyon insan var... 

 52: Ducati Bizi Işınla
Reklamın iyisi kötüsü olmaz mottosunun niçin sadece Türkiye'de geçerli olduğunun açıklamasının yapılmasını istiyorum. Reklamın iyisi bal gibi olur. Reklamın iyisi olmayınca akılda da kalsa ben o ürünü kullanmam. Kullanana engel olur, gerekirse canını yakarım. Mal mıyız lan biz? İyi reklamı haketmiyor muyuz? "Nası olsa s.ke s.ke bu ürünü alacaksınız, reklam yaptık ama dostlar alışverişte görsün diye, yoksa reklama bilem ihtiyacımız yok" dercesine yapılmış reklamlar yüzünden televizyon izlemiyorum 15 yıldır. Gündemden koptum...

53: Lezzet Dudakları -II: Meydan Pilsen
 Bu akşam sizin için kendimi feda ettiğim mekan Gebze Meydan Pilsen. Size bardan sesleniyorum. Yani seslendiğimi düşünüyorum: Kafam o kadar güzel ki; bağırıp bağırmadığımı, seslenip seslenmediğimi yarın sorup soruşturarak öğrenebileceğim ancak...

54 : Eski Çarşı'da Bir Pornstar
Ülkemdeki kuaförlerden hiç bir zaman vitrinlerindeki resimlerdeki kadınların çıktığını görmedim. Allah'ın Gebze'sindeki kuaför bile camına Hillary Duff, Sienna Miller, Jennifer Lopez, Jessica Alba, Charlize Theron resmi koymuş. Şuh şuh bakıyorlar. Ulan gelip sende mi meç, balyaj, bilmem ne yaptırıyor bu kadınlar? Nasıl bir tehlikenin içine atıyorsunuz kendinizi farkında mısınız?..

55: Wikileaks: Angela Merkel Gives Head
Ulan adam ne sükse yaptı be! Bak bak, şu bakışlara, şu artistliğe bak. Ben şurda 1 yıldır yazıyorum topu topu birkaç bin kişi okumuş; adamın sitesi kilitlendi, üstelik sitesindeki hiçbir şeyi de kendisi yazmadı. Ben de hıyar gibi adamın yayınladıkları hakkında ahkam keseyim burada, olacak iş mi? Şu kadacık gurur kalmamış, karakter kalmamış lan bende... Neyse bari, her paragrafın ilk harfini bold yazayım da haberci gibi hissedeyim kendimi; incinen gururumu onarmak için...

Sigara sağlığa zararlıdır da, sence ne kadar skimde olabilir ki? Kaç kişi sorgulanmadan, yargılanmadan derdini sıkıntısını paylaşabileceği sigaradan başka birisine sahip? Sigara içmeyi bilen insan için sigara her şekil arkadaştan daha iyi bir kere. Gider yapıyor bana; azarlıyor, dövüyor. Haklıysam haklısın, haksızsam haksızsın diyor. Haklıysam, ciğerlerimi bir dolduruyor ki böyle sankim beni skiyler; haksızsam da ağzımdan burnumdan tükrük geliyor, balgam geliyor, kan geliyor yerine göre...

Bugün bir pazartesi ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel başladı. 2 gündür karıştırmadığım gazete - haber sitesi ortamlarına bir girip bakayım dedim mesela. Pek çok şey öğrendim daha bu saatte: Özge Özberk'e göre bebeğin anneye ve süte ihtiyaç duyduğu en önemli zaman ilk altı aymış (hadi ya?). Yine de oğlunu ilkokula gidene kadar emzirmek istiyormuş (ÇÜŞ). Hayatı sorularla dolmuş bir anda, “Acaba mutlu mu? Acaba neden ağlıyor? Acaba ateşi neden çıktı?” gibi (altına s.çmıştır ondan ağlıyodur). Oğlu "Leo" pek pek keyifli bir bebekmiş, "arıza" çıkarmıyormuş...

58: Mebuslu Yumurta
Dragon Ball diye bir çizgi film vardı, orada bir Kaplumbağa Usta vardı, hatırladın mı? İşte Mehmet Ali Birand'ın habercilik anlayışını; o cinsel güdülerinin verdiği acelecilik ve umursamazlıkla saçmalayıp abuk sabuk laflar eden o Kaplumbağa Usta'ya benzetiyorum. "Yarın akşam kimselere vermeyin", "Kadınların kavgası da hiçbir şeye benzemiyor doğrusu", "Hazır değilse başka bi şeyinizi yapalım" derken bu bilinç altı s.çmalarına biz de altımıza s.çaraktan gülüyoruz. Her dil sürçmesi güldürmüyor tabi; bugünkü twitter iletisindeki gibi: "Öğrenciler ayaklandı ancak bu manzaraya bakıp Türkiye'nin birbirine girdiğini sanmamak lazım. Gündemsiz bir günde TVler olayı abartıyor."...

 59: Aq!
Aq kedisi öyle bir anırıyor ki evin kapısında, sanki canlı canlı pişiriyorlar hayvanı. Dayanamıyorum şu sese, hiçbir şeye dayanamıyorum zaten ama şu kedi ciyaklaması yok mu; katil eder insanı. Gitmiş mal suyun içine oturmuş titreye titreye haykırıyor. Kedisin ulan, bi kuytu bi sığınak bulamadın mı? Yok aq. Ben bulacam. Biliyor pezevenk. Gittim yine kutulardan kestim biçtim bi yuva yaptım buna. Aq, müteahhit oldum aq hayvanları yüzünden...


60: Kış, Kar ve Bişeyler Daha
Kış resmi olarak kafamıza vurmaya başladı, geç oldu ama olsun. Eşşoğlueşşek Yanardağı patladığından beri bir şeyler ters gidiyor gibiydi; yazla sonbahar sıcak olacak bu yıl derken eşşek yüküyle yağmur yağdı, çok da güzel iyi oldu. Yalnız; kış kişiliksiz bir mevsimdir derken bundan bahsediyordum işte: 48 saatten kısa bir süre önce hava 18 dereceydi. Tişörtle çıkmıştım dışarı. Hoş, yine tişörtle çıkıyorum ama bokum donuyor şu anda...

61: Fortress Of Solitude - II
SoloCharla aklıma soktu, bahset demişti geçenlerde. Konusu bir başkasıyla da açılınca dayanamadım. Ya ne kadar çok şey söylenebiliyor konu hakkında, şaşırıyorum. Her gün daha değişik bir hali canlanıyor gözümün önünde. Bu değişik bir şey, bir anda büyüyüp bir anda küçülüyor, atıyor böyle baş zonklaması gibi. Küt diye vuruyor beyninin ta ortasındaki damara, sonra sakinliyor...

62: Let's Kick Raşitizm Out Of Football!
"Lincoln" diye inliyordu tribünler ama adam top oynamıyordu. Yaptığı en beğenilen hareketi hatırlıyor musunuz? Volkan'la kavga edişi. Adam ondan sonra iyice tribünlerin sevgilisi oldu, altına yattı bütün Ali Sami Yen'in. Akıllarda ise en teknik hareket olarak bilmemkaç fark atılan Hacettepe maçının tüm golleri atıldıktan sonra 2-3 kişiye attığı aşağılayıcı çalımlar kaldı. Bir de Erdoğan Arıca'nın sitemleri...


63: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part VIII
Maalesef bunun başka bir tanımı yok; durduk yere insanın .mına koyan durumlar yaşadım bugün, veyahut ossuruktan nem kapma anlamında bayağı bir yol katetmişim. Dünden beri böyle; mallaşmak, moralman çökmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorum. Boş mezar bulsa içine girer derler ya; ben aramıyorum, yolumun üstünde boş mezardan başka bir şey yok aq...

64: Lezzet Dudakları III - Gönül Kahvesi
"Gönül Kahvesi ne aq lan?" dedim ilk gördüğümde. Kolpa geldi kulağıma (gözümle görmüştüm halbuki). Başta hiç oralı bile olmadım ama "Artık aklıma yazacak birşey gelmiyor, bari şurayı bir deneyeyim de ağzımın içine bakan milyonlarca insanı tecrübelerimle aydınlatayım" dedim. Gebze Center'ın içerisinde, hiç göze çarpmayan kıyıda köşede bir yer bir kere; spoiler vereyim, göze çarpmayan bir yerde olması çok iyi olmuş...


65: İnsanın Doğasından İleri Gelen Eblehlik
Oturduğum yerden bir felaket izlemek istiyorum. Karşımda yerle bir olan bir dünya; birbirine giren insanlar, yangınların içinde can çekişmeler, yarılan yerin içine düşmemeye çalışanlar ve daha bir sürü şey. Elimde bir paket kabak çekirdeğiyle (ay çekirdeği değil) izlemek istiyorum o manzarayı, derdim tasam olmadan, umursamadan kime ne olduğunu; başına bir şey gelmeyeceğini garanti altına aldığım bir veya birkaç insanı yanıma alarak. Tek kelime etmeden...

66: Çok Farklı Mağlubiyet
Taktik belliydi. Rakibi, kendi zayıf görünen oyun anlayışı içinde kündeye getirip kontra ataklarla gol arayacaktı. Oyuncularına son taktikleri verdi; kendi yarı sahasında top çevirecek, başarılı veya başarısız uzun toplarla çıkmaya çalışır görünüp takımın büyük kısmını geride tutacaktı. İlerideki birkaç kişiyle rakip defansı meşgul edecek, rakibin atak üstüne atak geliştirdiği anlarda uzun forvetini orta sahaya çekip kısa ve hızlı kanat oyuncularıyla gol arayacaktı. Kendinden çok emindi; rakibi çok iyi tanımasa da eski günlerinde olmadığını biliyordu. Çocuk oyuncağı olacak, istediğini alacaktı...


67: Destur, Desturbatör ve Duziko
Votkayı da ne güzel yapmışlar vallahi şerbet gibi gitti be. Yanında da kırmızı öküz, biraz da fıstık kaju falan çepir çepir maymun gibi yedik. İyi de oldu ne zamandır planımız varıdı Emre'yle iş kuracaktık. Hepsini hallettik çok şükür Elhamdülillah. Yıllar önce kararlaştırdığımız bir projemiz vardı, turizm ile alakadar. Tur organizasyonu yapacaktık; Destur. Destursuz girilmeyen yerlere götürecektik müşterileri. Sonra bir fikir yandı ki kafamda, hiç daha önce bulunmamış cinsten. Çok para var olum... 

68: Yeni Hayat İçin Talepler
Hayatın bazı eksikleri var. Bence biz tam sürüm değiliz, beta falanız. Save noktaları olsaymış keşke. "Bakalım bir şöyle deneyelim nasıl olacak" diyebilseymişiz. Pişmanlığın, keşkelerin, risk almanın korkusu olmasaymış böylece. Nasıl?..

69: 2011
Evet, yeni yıla girildi. Dün akşam tepinildi, azıldı, kuduruldu, içildi, yiyildi, eşşek yüküyle para harcandı, öpüşüldü, sevişildi, dans edildi falan vesaire gibi. Bilemiyorum, bakmadım daha ama Taksim'de kadınlara asılındı, kavga çıkarıldı belki. Piyango biletlerine bakıldı, hindi ve kuruyemiş tüketildi, soba üzerinde kestane yapıldı; hala o kadar paleozoik takılan insanlar varsa tombala oynandı. Tüm bunlardan önce dendi ki; "Yeni yıl sağlık, mutluluk başarı ve umut getirsin!" Çok pardon ama, s.kimi getirir...

70: Au Revoir Zéqueroix
Yaklaşık 10 saniye önce Zekeriya'nın sırtını gördüm son olarak. Otobüse gidiyor. Bursa'ya gidecek, oraya yerleşecek, yeni işine başlayacak. Reanult'da. Sevdiğim bir arkadaşımı daha küresel sermayenin vaadlerine kaybettim. 3 ocak günü Şoförler Derneğinde çay içip batak oynadığım adam, tam bir hafta sonra Fransa ile özdeşleşmiş bir markanın artık işte pazarlamasını mı yapacak, satın almasını mı yapacak bilmiyorum, sormak istemiyorum aq...

71: Homo Şerefsis
Hayattımda karşılaştığım en gıcık şey, insanın kendinde bir kusur yokmuş gibi davranmak adına tavırlılaşması, gerginleşmesi, çevresindekileri düşmanlaştırmasıdır. Benim en gıcık olduğum şey ya bu; 1-2 istisna dışında çevremdeki herkes böyle...


72: Agbia'nın Saat Kulesi
Bir zamanlar, hiç kimsenin gidemeyeceği kadar uzak, zaten gitmek istemeyeceği kadar da sıkıcı bir ülke vardı. Bu ülkede gece ve gündüz yoktu; bir saat kulesi vardı.İnsanlar, gündüz olmasını istedikleri zaman saati on ikiye getirirler; canları sıkılıp, yorulup uyumak istedikleri zaman da yine saatin ayarıyla oynayıp havayı karartıverirlerdi...

73: Kıtalararası Yolculuk
Benim bulunduğum yerde 500T ile mümkün. Şu "Avrupa'ya hoşgeldiniz" hıyarlığına uyuz oluyorum normalde ama bir haklılık payı var sanki. Bizim Asya'mızdan ne olacak Avrupa'mızdan ne olacak gerçi ama hakikaten farkediyor. Yine depresif bir haftasonu bekliyordum, birkaç saatliğine de olsa farklı olacağını düşündüm ama güne uyandığım anda anladım ki maç 90 dakikaymış, son düdük çalmadan kazandım dememek gerekirmiş...

74: Ölü Oldum
Yatağım yine dağınıktı, toplamadım. Pantolonlar, atletler... Sağda solda; atılmış, buruşuk... Açık kalmış bir defter, masanın üzerinde bilmem kaçıncı sayfasında bırakılmış bir kitap, yarısında terkedilmiş bir bardak çay; ani bir ölüme benziyor odam. Ben de koltuğa serip kendimi, gözlerimi kapatıyorum ve şöyle diyorum: -"Oğlum, öldün işte. Ne yapacaksın şimdi?"...

75: Hareme Düşkün Olmayan Padişah
Kanuni, haremindeki kadınlara Kur'an okuyordu. Günde 5 vakit onlara imamlık yapıyor, yeri geliyor okuyup üflüyordu. Bir padişah olmasına rağmen, akla hayale gelmeyecek imkanlara sahip olmasına rağmen hiç bir kötü alışkanlığı yoktu. İçki içmezdi; içki değildi o. Sadece "Ulan koskoca padişah içki içmiyor" demesinler diye içki gibi görünen şeyler içerdi...

76: Çöl Tanrısı
Kadim kitaplarda çölün sonsuzluğa gittiği söylenir. Çölde zaman yoktur; bildiğimiz zaman,
bir ufuktan diğerine uzanan çölün ortasında, artık bilmediğimiz bir hal alır. Bazen öylece durur, izlettirir kendisini. Bin yılı bir anda gösterir bazen. Geldiğim yerde doğduğum günden ayrıldığım güne kadar aynı tepeleri aştım, aynı yollardan gittim, aynı ağacın dibine uzandım, aynı taşın üzerine kanımı döktüm. Ama biliyorum ki, benim büyük büyük atalarım benim dibine oturduğum ağacı da görmedi, benim gittiğim yolları da. Zaman bizim bildiğimiz diyarlarda böyle işlerdi...



77: Bura Neyin Arenası?
Galatasaray - Ajax maçındaki protesto gösterileriyle birlikte yine aklıma şu soru takıldı: Tayyip bu kadar oyu kimden aldı abi? Doğuya gider yuhalananır, batıya gelir yuhalanır, köyde protesto, stadda protesto; ee? Yani milletin kendince bir hesabı var, oyunu veriyor Tayyip'e ama sonra yuhalıyor yani. Bana mantıklı gelmedi. Şimdi nereye giderse gitsin Tayyip'i yuhalayanlar para alıyor diyeceğim; o kadar para kimsede yok...

78: Yaş 27; Yolun %67.5'i Eder
Bir araya geldiğimizde kafasını şişirdiğim şişirdiğim insanların artık "He oğlum he" diyerek geçiştirdiği bir söylemim var; 40 yaşına kadar yaşayacağım üzerine. Herkese çok anlamsız geliyor ama evet, ben gerçekten 40 yaşıma kadar yaşayacağım. daha önce de bahsetmiştim burada, şöyle demişim...

79: İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part IX
Ya şimdi çok geleneksel oldu benim için aslında, kendimi tekrar ediyorum; yağmur yağıyor ve ben yine dışarda dolaşmak istiyorum ama o kadar yorgunum ki. Bir şey de yapmadım bugün, hergünküyle aynı şeyler; sabahın köründe kalktım, biraz daha uyumaya çalıştım ama beceremedim. Yatağa yattıktan sonra uyumak benim için 1-2 saat süren bir işkence. Uyku hafifliğinde ise Guinness Rekorlar Kitabına girebilecek derecede hassas biri olduğumdan; sabah saat 7:30'da kalktıktan sonra 1 saatlik fazladan uyku için yatakta 2 saat daha geçirmem gerekir ki kalkma saatim neredeyse 10 oluyor bu vesileyle: Böyle bir hayat yok. Saat 10:30da kalkmak, benim yaşımda biri için yılda en fazla 3-4 kez yaşanabilecek bir ayrıcalık...

80: Öküzler Altında 20.000 Buzağı
Sizce de hükümet karşıtı öğrenci hareketlerinin yumurta olaylarından sonra artık basında fazla yer almaması biraz manidar değil mi? Yani öğrenci hareketleri bakanlara yumurta atıldıktan, öğrenciler fişlendikten sonra da devam etti ama basında fazla yer bulmuyor artık. Yandaş gibi davransın veya davranmasın; öğrenci hareketlerine karşı gösterdikleri duyarsızlıkla tüm basın şu an hükümet yanlısı görünmüyor mu? Erzurum'da buluşmak ve sıkıntılarını paylaşmak için bir araya gelmeye çalışan öğrencilerin polis zulmü görmeleri basında sizce de gereğinden az yer bulmadı mı?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder